Perşembe, Ağustos 18, 2011

Kirmizi Bisiklet

Kırmızı bisiklet
Kırmızı idi. Alev rengi. Kor rengi. Işık vurdukça, pırıl pırıl yanıyordu gövdesi. Gidonu gümüş rengi. Zinciri siyah. Nasıl güzel. Nasıl albenili. Nasıl afili... Hemen gösteriyordu kendini diğer bisikletler arasından. Oğlan üstüne tırmandı. Gözleri parladı. Babasına baktı soran gözlerle. Ağzını açıp “Alalım mı bunu?” diye sormaya korkarak. Sorsa ve de babası “Hayır” dese, kalbinden ince sızı akacak içine. Sessizce durdu babasının dizinin dibinde. Soluk almaya bile korkarak bekledi kararını. “Alalım hadi” dedi babası. Kendi çocukluk bisikletini anımsamıştı. Tepeden aşağıya salıverdiğinde hissettiği özgürlük hissini, gövdesine rüzgârın çarpışını, selenin üstünde ayağa kalkma denemelerini...
“Bisiklet bir erkeğin ilk arabasıdır” dedi oğluna, “dikkatli ve yavaş kullanacaksın...” İçinden ‘Benim yaptığım fütursuzlukları yapma tepesinde’ diye geçirdiyse de söylemedi. Baba-oğul ve kırmızı bisiklet; beraberce çıktılar dükkândan. Oğlan gururla tuttuğu gidonu okşaya okşaya taşıdı ilk bisikletini. İlk düz yolda atladı üstüne. Dimdik durdu üstünde. Gözleri ilerde... Bastı kuvvetlice pedala. Çevirdikçe alıştı, güven geldi duruşuna. Bir bütün oldu kırmızı bisiklet ile. Saatlerce, günlerce, yıllarca...
Bir gün “Büyüdün” dediler Oğlan’a. “Asker olacaksın...” Gitti Oğlan. Anne ve babası el salladılar otobüsün ardından. Babası ayaklarını sürükleyerek döndü eve. Kırmızı bisikleti buldu bir yerlerden. Meydana çıkardı. Işıltısı gitmişti. Zinciri paslı. Gidonu eğri. Fark etmedi baba. Belleği hâlâ ilk aldıkları günkü anının görüntüleri ile dolu... ‘Minik oğlu ve afili kırmızı bisiklet’. Hayat ne güzeldi o gün be! ‘’Bir gün torunlar biner” dedi karısına. “Hayırlısı ile bir dönsün de şu Oğlan!” Söylemeye dilim yeten tek sözü yazarak bitireyim; Dön Oğlan. Dön. Bekleyenin var evinde. Dönemeyen olmasın artık.

23 Temmuz 2011 Posta Gazetesinden...