Cuma, Şubat 26, 2010

Diğer cepheden bir bakış'a BAKIŞ Sep 27, 2007

Maslak Parkorman, 2006.. Yer buz pisti... Yeni içeri giren gruptaki hanımların hepsi çok güzeller. Renkli gözlü, uzun boylu, şık ve türbanlılar.
Hepsinde gözün görebildiği bir zenginlik , marka, süs, mücevher, çanta ve sanki profesyonel makyaj var. Pist çevresinde kimse başı açık hanımlara dikkat bile etmez iken, bu 3 hanımdan gözlerini alamıyorlar.
Hanımlardan bir tanesinin üstü baştan aşağı Gucci idi . Son mevsim kreasyonu... Sadece çanta 3200 dolar ! Aynı çantayı yabancı moda dergilerinde Hollywood artistleri yeni takmaya başlamıştı. Çehreler güzel, boylar uzun, gözler rimelli, sürmeli. Nadide Ickale 'yi getirirseniz gözünüzün önüne, 2 kat gösteriş ve çok daha genç güzel hanımlar.. Çok alımlılar... Çok emin, üstten bakışlar ile etrafı süzüyorlar...
Ben de hem bakıyorum, hem ayıp oluyor bakmamalıyım diyorum. Bir yandan da düşünüyorum.
''Ne kadar gösterişliler!! Çanta, mücevher, herbirinin üstünde 5000 dolarlık kıyafet var! Saat 13:00 mekan Park Orman Buz pisti..
''Bu kadar makyaj ve başörtüsü çelişmiyor mu ? Amaç dikkat çekmek mi, baş örtüsüne rağmen güzelim demek mi? Kendi bilinçleri ile mi kapanmışlar acaba yoksa eşleri veya ailelerinin isteği ile mi? Baştan beri mi kapalılar, yoksa paralı , zengin eşler ile evlenebilmek için mi kapanmaya razı oldular?''
Gözüm yanlarındaki küçük kızlarına ilişiyor.. 4 küçük kız var.Çocukların hepsinin üstünde yabancı markalar , ve küçük kızın paltosu dahi Gucci ve ben hala düşünüyorum,''bu küçük kızlar da kapanacak mı acaba ileride?
Kapanırlar ise niye kapanacaklar? Anneleri kapalı diye mi? Niye Niye?
Veya kapanmazlar ise, neden? Aile, onların kapanmamasına rıza gösterir mi? Seçim şansları var mı ? Nasıl olacak bu grubun 10 sene sonraki görünüşü ? 15-16 yaşında, zengin, özgür , türbanli güzel genç kızlar mı olacaklar? ''
Bu arada farkettım kı 15 dakikadır hala bakıyorum merakla, anlama isteği ile...
Sanki bir kitapmiş ta, okusam, hikayenin sonunu öğrenebilirim gibi...
Benimle birlikte 50 kişi de hala bakıyor, kimi kaçamak bakışlar ile, kimi israrlı, kimi yargılı bakışlar ile... Onlar ise bu bakışların farkında değilmiş gibi alımlı, güzel , mağrur ve gururlu duruyorlardı pistin yanında, buzda mutlulukla kayan küçük prenseslerini seyrederek....
Sonra düşündüm niye bu grup bana ilginç geldi, düşüncelerimi meşgul etti diye? Anladım ki , aslında açık kapalı fark etmeyecekti, kadınlık içgüdüsü ile güzel olana bakıyor insan. Merakımın kökeninde yargılama yoktu, anlama isteği vardı; O kadar ihtişam ve süs, alçakgönüllü dinimiz ile nasıl bağdaşabilir diye?

Sevgiler

Inci

Aşkın senaryoları....Yazı Tarihi ; 14 Şubat 2007

A;k , ne kadar zor anlatılıyor ve ne zor tanımlanıyor.
Herkes bir ucundan tutmuş , her satırda yeni bir ayrıtını konuşuyor.
Aşk içinde gerçeklik barındıran bir coşku mudur?
Yoksa hayalleri barındıran bir rüya mı?
Aşk deyince aklıma, Bronte kardeşlerin kitapları düşer.
Jane Eyre , Rüzgarlı Tepeler ... İçimden tekrar okumak gelir Heatcliff ile Catherine Earnshaw aşkını. Aşkı tanımlamak, konuşmak bu kadar zor iken, nasıl yazarlar yazmış, karakterler yaşamış, filmler çekilmiş .....
Müthiş aşk eserlerinden ilk aklıma gelenler, yukarıda yazdıklarım.. Genç kızlık okumalarım.. Ingiliz Edebiyati ile ilk tanıştığım, her roman karakterini aklımda canlandırdığım, genç zamanların kitapları. 13-14 yaşında idim. Karşıyaka Kütüphanesine üye kartım vardı. İstediğim kitabı alir, okurdum... Hepsi benimdi. Saatlerce rafların önünde o günkü kitabımı seçmek için oturduğumu hatırlıyorum. Henüz böyle inanılmaz kitapçılar yoktu . Kitapçılar sadece kırtasiye satarlar dönemindeydik. En azından Karşıyaka'da durum öyle...
Ama Hoca Mithat Kütüphanesi, zengin bir koleksiyona sahip, çalışanları sevecen ve temiz bir kütüphane idi.
Sonra okudum Aytmatov'un iç acıtan aşk tanımlamalarını. Ağlaya ağlaya ...Selvi boylum al yazmalım...
Klasik kitapların, filmlerin rafında konu olarak aşkı arayarak gözlerim ilerlerken, neler geliyor aklima?
Ah, işte, hiç bir zaman anlayamadığım Rüzgar gibi Geçti! Scarlett'i hiç anlayamadım, sevmedim de. Kazablanka'lı Sam de işlemedi bana, nedense....
Ama son zamanlarda seyrettiğim Lavanta Kokulu Kadınlarda ki-Ladies in Lavender- aşkı sevdim. Hani uzaktan olan, yaşı olmayan, zorlayıcılığı , diyalogları olmayan aşkı...
Zamanının geçtiğini sanan kadının bir erkeğe, erkeğin müziğe duyduğu aşkı...
Aşk için yapılanların aşkın taraflarına zarar vermesi obsesyonu ağır gelir bana.
Benim sevdiğim hikayeler daha heroic, daha kahramanca , daha özverili, daha içten içe çekilen aşkı anlatanlar ... Hani verem eden cinsten....Dedim ya Ingiliz ekolu aşklar:)
Yenilerden iki Edward Norton filmi geliyor aklıma...
Biri geçen kış seyrettiğim İluzyonist, Norton,Jessica
Biel ile başrolü paylaşıyor.
Film cok hoştu, aşkları çocukluk aşkı olarak başlıyor ve sosyal statü engeli var aralarında...Acı vardı ama Edward'ın aşkı yumuşacıktı...
Diğeri ise; Painted Veil, Boyalı Duvak... Yine Norton inanılmaz bir aşık portresi çiziyordu...Son zamanlarda en aklimda kalan sinemotografik romantik erkek karakteri,
Norton'un canlandırması ile seyrettiklerim oldu sanırım...
Norton Yale mezunu bir aktör. Kariyerinin son yıllarında hızla yükselişe geçtiği, neredeyse tüm film kritikleri tarafından kabul ediliyor. Aynı zamanda senaryo yazarliği ve yapımcılık yapıyor. Frida'nın senaryosuna hatırı sayılır katkısı olduğu biliniyor. Aktor, Frida cekildigi zamanlarda Selma Hayek ile beraberdi...
Ama , o aşk da zamanla bitti... Aktörler 50 yıllık aşkları sadece rol olarak mı tadacaklar hep acaba ?
Biten aşklar deyince, derin soruları da getiriyor akla...
Biten şeyler, bitmeyen şeyler... Neler biter , neler bitmez?
Aşk biter mi? Belki iki insanin aşkı bitebilir ama AŞK yeryüzünde hiç bitmeyecek bence...
Ya öğrenmek? Öğrenmek biter mi?
Ölümden bile öğrenilecek şeyler yok mudur? Kalanlar öğrenir mi, ölümden ders çıkarır mı? Tekrar sever mi? Peki, ölümden sonra kavuşulur mu?
Ya umut? Umut biter mi? Bitmeyen umut mudur, imkansız aşklara ölümden sonraki hayatta imkan aratan? There is always hope demis insanlar, yani herzaman umut vardır:)
Peki ya yaşam, ya sonsuzluk? Sonsuzluk biter mi? Uzay biter mi?
Yaşadıkça, dertler, mutluluklar, hayal kırıklıkları ve hayaller biter mi?
Aşk deyince, öyle düşündürdü beni....

Sevgiler

Inci

İstanbul Oyuncak Müzesi (Temmuz 15 2007)

Bugün çocuklar ile Oyuncak Müzesine gittik...Ben çok beğendim. Bu kadar oyuncak sevgisi, bağlılık, hayatı oyuncaklar ile yaşama, her karede bir oyuncak saklama....
Müzenin bir hikayecinin (Sunay Akın) hayal gücü ile kurulduğu belli oluyor.
Her bir vitrinde başka konu var. Uzay köşesi de var, Titanik köşesi de.
En alt katta, camlarından balıklar görünen denizaltı var.Müze girişinde 3 adet zürafa nobet tutuyor:)
Ilk Barbi hostes 1950 yılından saklanma...1880 yılından çek çek arabadaki bebek, ayıcıklar, dikiş makinaları koleksiyonu , pamuk prenses ve yedi cüceler, Nuh'un gemisi, Hover makina maketleriö yıl 1975ler-Ho ho ho Hover, süpürür, döver,her eve gereklidir Hover- hatırladınız mi?
Enfes ama gerçekten enfes minyatür kasap, manifaturacı, patisseri dükkanları..
Eyüp Sultan'a sünnet öncesi oyuncak almaya getirilen çocukların gözdesi, Eyüp oyunçakcılarının, en sonuncusu 1950 de kapananlarının anısına yapılmış, küçük oyuncakçı dükkanı ve içindeki mumya oyuncakçı dede... Oyuncakçının çırağı da günümüzde hepimizin tanıdığı ünlü bir komedyen:) Müjdat Gezen.
Trenler, itfaiye arabaları, çay partisi ıçın kurulmuş sofralar, bebekler, topaçlar, hepsi hem ayrı ayrı hem de bir arada çeşitli kompozisyonlar kurularak, büyülü bir hayal gücü ile sunulmuş.
Fotoğraflar için,
http://picasaweb.google.com/incitulpar/OyunCakMuzesi?authkey=Gv1sRgCKbw0sDjs-CEggE#slideshow/5442464896964606402
En alt kattaki sinema salonunda, 18 dakikalık Nebil Özgentürk'ün yönettiği Yeşilçam'ın oyuncaklarını anlatan kısa bir film var. Kolajlardan oluşuyor.
Ben pek baştan sona dek Yeşilçam filmini seyretmeye dayanamam. Ama oyuncaklar etrafında kolaj olarak hazırlanan bu kısa filmdeki, değişik film fragmanlarına doyamadım.Yeşilçam'a mesafeli duruşumun istisnaları var tabii.
Cengiz Aytmatov'un kitabından Selvi Boylum Al Yazmalım'ı , kaç defa seyrettim ve şapır şapır ağladığımı anımsamıyorum bile...Neyse, Yeşilçam başka bir yazının konusu olabilir:)Çocuklar oyuncak müzesini çok beğendi.
Büyükler de hoşlanarak geziyor.
Sevgiler

Er-k-ek Etimolojik incelenmesi

Erk er Türkçe ve Moğolca erke , güç .
Türkçeye geçerken sondaki e sesini düşürmüştür.
Moğolcadaki erke'nin kökeni olarak sankritçedeki urk ( güç ) kabul edilebilir.
Erkek eski Türkçe ile Moğolca'dan günümüze ulaşan bir sözcük.
Kök anlamı ile erk'i olan , güçlü anlamını veriyor.
Sümerlerden ur (erkek) gene Türkçe ir sözcükleri ve Yunanca'dan ar = arete(erdem) ar kökü ile bağlantılı olarak incelenebiliyor.
Türkçe'deki ek / ak eki ile türetildiğini söyleyebiliriz. Ür-k-ek, kor-k-ak sözcüklerinde olduğu gibi, er sahibi, erkli,er-k-ek olarak ulaşmıştır günümüze...
Bu kökten gelen en önemli sözcükler şüphesiz, er-mek (olgunlasmak), erdem, eren, vbgdir.
Latin dilinde erdemin karşılığı ise vir(erkek) tus olarak geçer ki diller arası anlamsal bağlantıda erkek=erdem olarak düşünülebilir.
Sanskirit'cede ki virah sözcüğü ile Latince'de ki virtus sözcüğü, Farsca'da ki vertu, İsponyolca'da ki virtud, İtalyanca'davki virtu sözcükleri erdem anlamındadır.
Sevgiler

Salı, Şubat 23, 2010

Kadına Etimolojik Anlamlandırma ( yazı tarihi: Temmuz, 2007)

Çocuklar doğmadan önce yapmayı sevdiğim bir şeyi yaptım yeniden dün akşam;sözlük okumak !
Ara sıra bir kelimenin anlamına sözlükten bakmayı ve sayfalarda gözlerimi avare avare gezdirmeyi özlemişim.
Aşağıda Zeki Eyuboglu'nun Turk Etimoloji Sözlüğünden edindigim bilgiler vardir.
Bana ilginc geldi . Ama her bünyeyi ilgilendirmeyeceği de muhakkak.
Okumak tamamen kendi sorumlulugunuzdur :=)
Konumuz kadın sözcüğünün kökeni...
Kadın: (Soğdakça) Hvaten = Kraliçeden hatun-katun-kadın
Kadın, Anadolu Türkçesinde sadece , kişinin dişisi anlamında söylenir.
Farsca: Zen
Alm. Frau
Latin:Femina
Arp: mer'e ( çoğul:nisa)
Fr. Femme
Rum. gune (gyme)
Ben en cok Soğdakca'nın köken anlamını beğendim. Ne de olsa, hepimiz kraliçeyiz:)
Soğdakça'yı ben de ilk kez duydum, boyutpedia.com sagolsun; Hint-Avrupa dil ailesinin Iran dalından bir dil imiş. Soğdakça, 7-9. yy ' da Orta Asya'nın uluslararası dili konumunda imiş.
Uygur Türkleri kendi alfabelerini Arami kökenli Sağol yazısı üzerine kurmuşlar. Aramice ya da Aramca, Sami dil ailesinden bir dil. Yunanca Aram (Suriye) kökünden gelir . Başta Suriye olmak üzere yakın Dogu'da, M.O. 6. yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. Zamanla Yahudiler tarafından İbranice yerine kullanılmaya baslanmistir. İsa'nın anadilidir.
M.S. 7. yüzyılda İslamiyet'in yayılmasi ile de, yerini Arapça'ya bırakmıştır.
20.yy'da arkeologların araştırmaları sonucu ortaya çıkan Soğdakça'nın günümüzdeki uzantısı Semerkant'ta konuşulan lehçelerdir.
Sevgiler
Inci

Pazartesi, Şubat 22, 2010

Brüksel İzlenimleri (yazı tarihi Ağustos 2008)

Gezinin son durağı, Brüksel idi. Brüksel gösterişli diğer Avrupa şehirleri ile karşılastırıldığında, ilk başta çok albenisi olan, veya turistlerin öncelikli tercihi olan bir şehir değil. Ama ben çok sevdim:)
Avrupa Birliğinin başkenti olduktan sonra, gördüğü ilgi biraz daha artmış durumda.
Şehrin dış eteklerindeki mahalleler çeşitli halkların yoğunlukla yaşadığı yerler. Çin, Arap, Türk mahalleleri değişik oryantal dokuları ile hemen fark ediliyor. Şehir merkezi ise; bana biraz Paris'i anımsattı . En ünlü meydan olan Grand Markt, etrafında gösterişli binaların olduğu küçük bir meydan. Biraz Floransa, biraz İzmir havası var sanki..Ağustos ortasında meydan yerlere serilen törf üzerinde oluşturulan çiçek festivali burada yapılıyor. Biz orada iken festival hazırlıkları başlamış idi. Bittiğinde 800,000 den fazla çiçeğin oluşturduğu renkli motifli bir çiçek halısı çıkıyormuş ortaya.
Royal Museum of Fine Arts'da Brueghel bölümü dışında oyalanmadık ve en merak ettiğim, ve giderseniz ''görmek gerek ''diyebileceğim MIM; Müzikal Enstrümanlar Müzesine geçtik.
İçinde her türlü, her zamandan, neredeyse tüm değişik örnekleri bulunan 2000 den fazla enstrümanın ve ülkelere göre dağılımları ile birlikte sergilendiği bir müze. Müzenin binası da Art Nouveau tarzında yapılmış , eski bir İngiliz mağazasından dönüştürülmüş enfes bir bina. Çocukların gezi genelinde en favori lokasyonlarından biri de burası oldu çünkü, müze girişinde herkese verilen kulaklıklardan; önünde durduğunuz enstrümanın sesi, tınısı ve bestesi geliyor.
Hem gezip, hem tempo tutabilir hatta bazen içinizden gelen bir iki dans figürüne kendinizi kaptırabilirsiniz:)
Belçika Royal Palace , kraliyet ailesinin sarayı, yaz aylarında seromoni odalarını ücretsiz olarak halka açık tutuyor. Güzel bir saray. Özellikle balo salonunun büyüklüğü, yer kaplamaları ve avizeler göz dolduruyor. Sırada beklerken arkamdaki çok şık, çok Avrupa'lı iki hanıma, ''Belçika Kraliçesinin adı Beatrice mi acaba diye sordum , ama fena yanilmisim:)
Beatrice Hollanda'nın kraliçesi imiş:) Belçika Kraliçesi Paola imiş ve kendisi İtalyanmış.
Daha sonra anladığım kadarı ile Belçika Kraliyet ailesi magazinlerde yer almıyor ve bununla da gurur duyuyorlar. Ingilizler gibi kraliyet ailelerinin magazin gündemi olmasını nahoş sayan bir halk Belçikalılar da ve Kraliçelerinin ülkenin resmi dili Flamanca'yı bilmemesine bozuluyorlar.
Bu kadarcık dedikodu sonrası, gelelim ünlü küçük çocuk heykeline. Sanırım bu heykelin bu kadar ünlü olmasına en çok Belçikalı'lar şaşırıyor ama öyle işte:)
Sevimli ve tahmin ötesi küçük bir boyutta... Heykel, sembol vs deyince hep büyük ebat beklentim varmış sanırım ki, küçücük çeşmesi üstünde su akıtan bronz heykelcik süpriz oldu:) Bu ufaklığın gardırobu varmış ve içinde yılın çeşitli zamanlarında giydigi 650 kıyafeti varmış.
Biz gördüğümüzde ise, gayet çıplaktı:)
Şehrin bu bölgesine giderken Rue de Chapaliers üzerindeki Dandoy''a uğrayıp Belçika Waffle'i yemenizi öneririm. Şehrin her yerinde waffle ve dondurma satan küçük dükkanlar var ama Dandoy bizim İstiklal Caddesi'ndeki profitrolcü İnci gibi küçük, eski ve lezzetli waffle yapan bir patisseri. Turistik Rehber kitaplarda önerilen Atomium ve MiniEurope vakit olursa görülebilir ama şehrin epey dışında, ve MiniEurope çocuklara ilginc gelebilecek bir yer olmasına rağmen ; uğranması gereken bir lokasyon değil. Pazar günleri Charles Bull meydanında bizim Ortaköy pazarına benzer takı-tuka pazarı kuruluyor. Tesadüfen rastladık, Afrika kolyeleri, şallar, şalvarlar, otontik eşyalar satılıyor.
Şehrin içinde çok hoş danteller satan dükkanlar var. Elbette çukulata'nın envai çeşidi , her form ve tat bulunabilirliği ile satılıyor. Çukulata sevenler dükkanları dolduruyorlar:)
Belçika'da yemek deyince akla hemen kereviz, pırasa ve yeşillikler ile pişirilen midye çorbası geliyor. Çeşitli yerlerde beyaz şaraplı veya sade olarak da bulmak mümkün.
Şehrin icinde Leon uygun fiyatlı ve lezzetli kum midyeleri ile herkesin ilgi gösterdiği bir restaurant. Bulunduğu bölge Çicek Pasaji ve civarındaki balık pazarı lokantalarını anımsatıyor. Her masada boş midye kabuklarının ortaya getirilen büyük kaseye düşerken çıkardığı takırdama sesini duymak ve midye dağlarını görmek mümkün.
Belçikalılar, dışarıda yemeği seven, çoluk çocuk uzun saatler boyunca yemek keyfi yapan bir millet. Iyi yemekli ve iyi fiyatlı restaurantlar için lokal halkın ilgi gösterdiği yerlere yönelmek gerek. Şehrin turistik bölgesi olan Grand Markt tarafında değil, daha çok Saint Catherine Kilisesi'nin olduğu Old Canal - eski kanal bölgesinde ; çok hoş keten örtülü, servisi ve menüsü üst düzey yerler var. Tipik bir Belçika kuzini için, La Bella Maraichere'iyi önerebilirim.
Sonucta nereyi tercih ederseniz edin, Brüksel mutfak olarak çok zengin ve hoş restaurantlar ile dolu bir şehir. Brüksel'in civarında görülmesi tavsiye edilen Brugges ve Gent şehirlerini kısıtlı zamanda ziyaret edemedik. Gören arkadaslarim çok tavsiye ediyorlar, umarım yolunuz düşerse sizler görebilirsiniz.
Son olarak da seyahatlerde rehber kitap olarak DK Eyewitness Travel serisinin Top 10 kitaplarını tavsiye ederim. Kompakt, yönlendirici ve bilgilendirici. Derinlemesine değilse bile, zaman kısıtlaması olanlar için yeterli açıklamayı , zorlanmadan bilgi edinimini kolaylaştırıcı kitaplar. Fiyat ve hacim olarak da benzerlerinden avantajlı . Akmerkez Remzi'de pek çok şehir için bulunabiliyor:)
Fotolar için link adresi şöyle:)
http://picasaweb.google.com/incitulpar/Bruksel?authkey=oTxbLtWWOhM
Sevgiler
Inci

Amsterdam İzlenimleri ( yazı tarihi Ağustos 2008)

Amsterdam benim çok merak ettiğim bir şehirdi. En sonunda görmek kısmet oldu.
Ilk izlenim olarak büyük bir üzüntü ile çok pis bir şehir olduğunu düşündüm.
Kanalları, sokakları pis. Çöp ve atık içinde.
Öyle ki kanallarda boş içki şişeleri , pet şişeler, kağıtlar yüzüyor ve suyun rengi pis bulanık bir yeşil. Etrafta kanal temizleyen görevli temizlik botu gibi bir çalışma göremedim.
Amsterdam tamam pis ama aynı zamanda da ilginç bir şehir.
Evler , yapılışları, tepelerindeki makara sistemi , duvar süslemeleri, kabartmalar, heykelcikler göz alıcı. Amsterdam'da ki kanal evlerinin girişleri ve merdivenleri çok dar olduğu için, eşyalar evlere çatının altına takılan bir makara ile çekilerek pencerelerden içeri alınıyormus. Makaraları ve tepe pencerelerini fotoğraflarda görebilirsiniz.
Amsterdam insanları keyifli, bisikletsever, turistlerden bıkmış, Avrupa'da en az ortalama çalışma saati ile en yüksek gelire ulaşan bir nüfus. Bisiklet yaşamın o kadar içinde ki; bebeleri, küçük çocukları, takım elbiselileri, yüksek topukluları, market alışverişi yapanları, bisikletlerin üzerinde büyük bir rahatlık ve seri şekilde hareket ederken görmek mümkün.
Amsterdam şehir merkezinde kanal boyunda tekne evleri fark ediyorsunuz. Bunlardan resmi izinli olanlarin içinde elektrik ve ısınma için doğal gaz bağlantısı mevcut, kaçak olanlarda bu fasiliteler yok. Son yıllarda etrafa yapılan banliyöler ile oldukça gelişmiş bir çevre yaşam ağı kurulmuş. Bisiklet yolları olduğu için arabalar tarafından rahatsız edilmeden gayet efektif ve zevkli bir ulaşım ağı oluşmuş durumda.
Amsterdam havası yazları 19-20 C civarında. Bize göre Ağustos ayı için oldukça serin. Gideceklerin temkinli olması hatta ara ara bastıran yağmurlara hazırlıklı olması iyi olur.
Amsterdam'da ilk durak Ann Frank'in evi idi. Burayı ziyaret edeceklerin sabah oldukça erken saatte oraya ulaşmaları sıra beklememek adına önemli. Insanın içini acıtan etkileyici ve görülmesi gereken bir lokasyon. En üzücü olanı da orada gün ışığı görmeden yaşanan 2 yıl sonunda sonucun yine de değişmemiş olması. Holokost sırasında kamplarda ölenlerin sayısı yaklaşık 4 milyon. Bunlardan birinin bile hikayesi insanı derinden yaralıyor.
Burcu ( 10 yaş) ziyaret sırasında çok üzüldü, ve durmadan nedenler, niçinler, nasıllar hakkında sorular sordu, dozunu yaşına göre ayarlayarak açıklamaya çalıştık.
Can ( 5.5) pek kavrayamadı ve sadece evi ziyaret ettiğimizi düşündü ki bence çok da iyi oldu.
Ann Frank'in evinden çıkınca 100 mt ileride Lale Müzesi denilen bir yer var ki, bence Türkler açısından çok ziyaret edilmesi gerekmiyor. Lale'nin tarihçesi, yerleşimi, yetiştirilişi ve çeşitleri hakkında bilgi veriyor ve bol bol Osmanlı padişahları, Lale Devri ile ortalama kalite ve ilginçlikteki lale motifli çini örnekleri sergileniyor.
Madame Toussad müzesi yine yakın sayılabilecek bir mesafede ama sıra çok olduğu ve asıl hedef Van Gogh müzesi olduğu için biz ziyaret etmedik.
Gezinin en tatmin edici aktivitesi, elbette ki Van Gogh müzesi idi. Eğer Van Gogh seviyorsanız ve bu dahinin eserleri, hayat hikyesi size ilginç geliyor ise; hayatın bir aşamasında mutlaka uğranması gereken bir yer...
Anlatmak okuyan icin uzun ve sıkıcı olabilir. Çok kalabalık, çok turist dolu ve resimleri incelemek, hikayelerini sindirmek için kalabalıktan dolayı yeterli fırsatı bulamıyor insan.
Yine de müthisti. Amsterdam'ın asıl büyük müzesi ise, Rijks Museum. 17 yüzyıl Dutch ressamların Golden Age - Altın Çağ resimlerini - genellikle dönemin kalbur üstü aristokrat, bürokrat ve zengin tacirlerinin portrelerini görmek isteyenler için ziyaret edilesi bir müze. Vermeer ve Rembrandt eserleri göz alıcı. Sanat Tarihi majorı olan veya resim sanatına özel ilgi duyanlar için muhteşem bir görsel şölen.
Yine Rijk müzesinin alt katında, özellikle kız çocuklarının bayılacağı bir oyun evi kolleksiyonu var. Porselenden yapılmış, altın yaldızlı boyalar ile boyanmış, kat kat , inanılmaz büyüklükteki oyun evleri tüm küçük detayları ile birlikte sergileniyor.
Maalesef fotoğraf yasağı olduğu için örnek foto yükleyemiyorum ama müzenin kendi linkini ekliyorum ki, merak edenler sanal bir tur yapabilsinler:)
http://www.rijksmuseum.nl/aria/aria_assets/BK-NM-1010?lang=en&context_space=aria_encyclopedia&context_id=00050219
Veee olmaz ise olmaz, kanal turu... Şehrin nasıl su ile iç içe bir tarihi ve coğrafyası olduğunun anlaşılabilmesi için harika fırsat. Yorgun ayaklara da gayet iyi geliyor:)
Çiçek marketi, yürüyerek şehir turu, çeşitli kafeler şehri tanımak için uğranılabilecek yerler.
Fotolar ektedir:)
http://picasaweb.google.com/incitulpar/Amsterdam?authkey=EiJmNejr4xE
Sevgilerimle

Inci

Europa Park Ağustos 2008

Uzun süredir ilk kez ailece bir yurtdışı tatili gerçekleştirdik.
Hepimiz eğlenceli, güzel anılar yaratacak anlamlı bir kombinasyona ulasmak icin , ceşitli durakların kombinasyonundan oluşan bir program yaptık.
Ilk durak Sevgili Erim'lerin ayak izlerini takip ederek ulaştığımız EuropaPark oldu.
Küçük çocuklu tüm ailelere tavsiye ederim. Ben bile -ki cok lunapark, oyuncak düşkünü değilimdir- çok eğlendim ve iyi vakit geçirdim. Yöre ile ilgili genel izlenimlerim ise;
Almanya'nin güney bölgesi havası, doğası, insanı hoş bir yer...
Sttutgart Havaalanından araba kiralayarak, EuropaPark'ın bulunduğu Rust şehrine ulaşım otoban uzerinden 1saat 15 dak. Eğer bizim gibi GPS ayarlarını tam yapamaz ve rota secenek menüsü içinde olan ''otobanları kullanmadan git'' seçeneğinin kurbanı (!) olursanız ( bence iyi ki oyle oldu:) inanılmaz güzellikteki Karaormanların içinde kurulmuş küçük köy yollarından gecerek 2 saat civarı sürüyor. Almanya köyleri masal evleri görünümlü evlerden ve kiliselerden
olusuyor. Daha önce sadece iş için 2 büyük şehrine kısıtlı zamanda uğradığım Almanya'nın kırsal yüzünü görmek ülke ile ilgili hislerimde ciddi olumlu değisikliğe yol açtı.
Bizim bulunduğumuz bölge Rust şehri idi. EuropaPark bölgenin en onemli is ve eğlence sektörü durumunda. EuropaPark'ta mevsimlere göre temalar işleniyor. Yaz aylarının temasi, su...
Hava sıcaklığının zaman zaman 32C kadar çıktığı düşünülürse ise, su temalı oyuncak ve
eğlence tam yerinde bir seçim.
Aralık ayının teması ise tahmin edebileceğiniz gibi Noel ve yılbaşı:) Eminim soğuk ama büyüleyici bir atmosfer yaratabiliyorlardır. Bu aralar Birlesik Avrupa'nın önemli tartışma konularından biri
kırsal alanların değerlendirilmesi durumu. Bir görüş EuropaPark gibi daha çok sayıda eğlence parkı açılarak, kırsal alanların gelir ve turizm olarak değerlendirilmesini savunur iken; çevrecilerin de içinde bulunduğu diğer görüş, asıl önceliğin tarıma verilmesi, artan insan nüfusu, değişen iklimler ve su sıkıntısının yaratacağı besin eksikliğinin bu şekilde karşılanması
gerektiği yönünde.
Aynı grup; bu tip büyük eğlence komplekslerinin getirisi kadar çevre koşullarına yapacağı olumsuz etkiyi de tartışmanın en önemli maddesi olarak gündeme getiriyor.
EuroPaPark devasa bir su arıtma tesisine sahip ve bu tesisten tüm Park ve çevresindeki küçük şehirler şebeke sularını sağlıyorlarmış . Yoğun turist akımı, fauna ve flora bozulması, kuşların, geyiklerin rahatsızlığı, bölge su kaynaklarının hızlı tüketilmesi ve olası çöp dağları da, olayın negatif yansımaları. Benim kısıtlı sürede gördüğüm kadarı ile EuropaPark çok eğlenceli ve gelir getiren bir yer ve etrafı doğal güzellik olarak çok iyi korunmuş durumda:)
Aşağıda gezinin bu kısmı ile ilgili bazı fotoları paylaşıyorum, linke tıklamanız yeterli:)
Sevgiler
Inci
http://picasaweb.google.com/incitulpar/EuropaPark?authkey=ZQ9Y4am1xG0

Falkirk Çarkı

Edinburg'dan araba ile ayrılıp, İrlanda Denizini feribot ile geçmeden önce, yolumuzun üstündeki mühendislik harikası Falkirk Çarkı'na uğradık.
http://picasaweb.google.com/incitulpar/FalkirkWheel?authkey=Gv1sRgCJGFoJ-yidTD9QE#5441070210133185282
Falkirk Çarkı (Wheel) dünyanın ilk ve tek döner tekne kaldırma ve indirme çarkı.
Başlıca inşaa edilme nedeni, aralarında kot farkı bulunan Fort ve Clyde kanallarını birbirine bağlamak.
Glasgow ve Edinburgh arasında kırsal alanda yeralan Falkirk Wheel 84.5 milyon Sterlin harcanarak inşa edilmiş.
Çark, 30 metrenin üzerindeki tekneleri iki kanal arasında havaya kaldırarak, bir dizi kilitli kanalla bir gün sürebilecek işi çeyrek saat içinde tamamlayabiliyor. Edinburgh tarafından yaklaşılırken gemiler heyecan verici şekilde Antonine Duvarının altındaki bir tünelden su kemerine geçiriliyor. Tekneler 35 metre uzunluğundaki masif çelik kolların ucundaki 250.000 litre kapasiteli büyük bir silidirik bir su haznesiiçine yerleştikten sonra, kapaklar kapatılıyor ve hidrolik motorlarla harekete geçirilen çark, alt seviyedeki tekneleri yukarı, yukarıdaki tekneleri de aşağı indiriyor. Daha sonra kapaklar açılıp su seviyesi eşitleniyor ve tekneler yollarına devam ediyor. İşlem sırasında kolların yataylığı korunuyor.
Aşağı İskoçya bölgesinde geleneksel olarak kanal ulaşımı kullanılmadığından, bu büyüleyici yapının işlevsel yanı ikinci planda kalıyor. Falkirk Wheel'in asıl amacı ise turizm.
Yapının İskoçyalılar açısından farklı bir anlamı daha var: "İskoçya'da birbiriyle görüşmeyen batı ve doğu kıyılarını birleştirici bir görev üstlenecektir" diyor baş tasarımcı Tony Kettle.
Falkirk Wheel, üretim ekonomisinin turistik amaçlara hizmet ettiği post modern bir sanayi yapısı olarak tanımlanıyor.
Teknik Bilgiler; The Millennium Link

Pazar, Şubat 21, 2010

Işığı daim şehir, Edinburgh

Bizden daha fazla seyahat eden , daha fazla ülke , şehir gören pek çok aile var çevremizde... Sanırım tek fark, benim mümkün olduğunca seyahatleri, şehirleri, yolculukları yazmaya çalışmam ve gezerken de , yazarken de, fotoğraflarken de; yer yurt ayırd etmeden, aynı hazzı hissetmem...
Bir yandan da, gün gelir, çocuklar açar , okur , anımsar diye yazıyorum;)
O yüzden, bu bir 'nereleri gördüm' yazısı değildir, o yerin dimağ ve damakta bıraktığı kişisel ve ailesel tadın, ileride tekrar anımsanması için seyahat notudur.
Gelelim 2009 yılının Temmuz ayında yaptığımız seyahatin, ilk durağı olan Edinburgh'a varışımıza;
İstanbul'dan Manchester'a uçup, Avis'ten tersten taraflı direksiyonu olan , üstelik de düz vites bir araba kiraladıktan ve ilk 3-4 trafik göbeğinde, beynin sağ ve sol yarılarını alabora edecek dönüşler yaptıktan sonra, İskoçya otobanına çıktık. Dağları, yeşili, gün ışığını, oynadığı gölgeleri, otların,otlakların üstünde aldığı tonları seyrede seyrede , soldan soldan sürdük arabayı...
Ülkeye varış saatimizin akşamüstü olması itibarı ile, öncel tahminim, Edinburgh'a vardığımızda karanlığın basmış olacağı idi.
Büyük bir memnuniyetle karışık şaşkınlık ile yanıldığımı, saat 23:00 civarı odaya yerleştikten sonra , bakışlarımın yöneldiği camdan görünen masal şehri Edinburgh silüetine bakınca anladım...
Hoş bir loşluk vardı ama karanlık yoktu.
Edinburgh Temmuz ayında müthiş bir ışığa sahip.
Ortaçağdan kalma, dünya mirası listesindeki Edinburgh, esasen 2 caddeden oluşuyor denilebilir. Yüzyılların izlerini taşıyan 2 cadde...
Eski kasabaya , yeni şehir eklenmiş ve büyümüş ama eski kasaba'nın büyüsü devam ediyor. Edinburgh , çok turistli ve çok turistik.
Yemesi, içmesi, kalması, gezmesi ile, turistik fiyatlandırmaya sahip bir yer.
Şehirin içinden alabileceğiniz günü birlik veya konaklamalı turlar ile İskoçya'nın platolarına ve göllerine geziler yapabilirsiniz.
Kuzu tüyü kazaklar, pileler ve ekoseler için sayısız alternatifli alışveriş yapabilir, müthiş bir viski damıtma tesisinde hem İskoç viskisinin yapımını ve tarihçesini ögrenip, hem de vanilyalıdan, baharatlıya, karanfilliden, elmalıya dek uzanan değişik aromalı viskilerden tadabilirsiniz.
Şato'nun kalabalık hediyelik dükkanını yok sayıp, yüksek surlarından ileri doğru bakarken , '17.yy da o taşlara kim ayak basıyordu acaba' diye düşüncelere dalabilirsiniz.
Şehrin içindeki onlarca kestirme geçişi ve hikayelerini keşfederken, yüzlerce basamağı inip , çıkabilir; yoruldukça soğuk bira içebilir, serin denizlerden çıkma lezzetli deniz mahsül ve yaratıklarını mideye indirebilirsiniz.
Müzelerin parasız, yerlisinin her daim bahşişler ile gönüllü rehber olduğu şehirde; cadıların, büyücelerin, hayaletlerin hikayeleri, şehrin tarhçesi ile iç içe geçmiş durumda.
Ortacağ tüccarlarının korunmuş evlerini, kürklü şapkalı askerlerin geçit törenlerini, eteklerini savura savura dolaşan uzun kırmızı saçlı genç erkekleri, adalet sarayının latince kabartma yazılı enfes gravürlerini ve yüzyıllık taşlara vuran yüksek gün ışığını izleye izleye Edinburgh'u gezmek son derece mutluluk verici.
Fotoğraflar için çift tıklatma lütfen ;)
http://picasaweb.google.com/incitulpar/Edinburg1?authkey=Gv1sRgCPuvoPzpt4Ht7AE#slideshow
Sevgiler

Cumartesi, Şubat 13, 2010

Türkiye Haiti olur mu?

Haiti fakir bir ülke...
Deprem felaketi öncesi de öyle idi... Haiti'de deprem öncesi nüfus kaydı olmayan 400.000 çocuk oldugu biliniyor. Haiti, Guatemala ile birlikte, Amerika Birleşik Devletleri'ne insan ticareti yapan örgütlerin en favori ülkesi. Haitili çocuklar , fuhuş, organ mafyası, ve en masum olarak da , evlat edinmek isteyenlere satılmak üzere sürekli ülke dışına kaçırılıyordu.
Depremin en üzücü etkilerinden biri, artık sahipsiz çoçuk sayısının 1.000.000'a ulaşması. Bir çocuğun bedeli 50 dolar yani 75 TL sı olarak fiyatlandırılmıs !
En üzücü olan ise, bu işe soyunanlar arasında çoçukların barındıkları yurtların görevlileri ve öğretmenleri de var. Ülke de açlık sıkıntısı had safhada olduğu için , çoçuk yurtlarının karşılaştığı diğer bir tehlike de mutfakların ve yiyecek kilerlerinin sürekli yagmalanması...
Dünyada 2 milyondan fazla çocuğun yaşadığı bir başka büyük sorunun da, Güneydoğu Asya, Afrika, Latin Amerika ülkelerinde yoğunlaşan çocuk fuhuşu olduğu kaydediliyor
Gelelim Türkiye'ye... Marmara Deniz'inde beklenen depremin aynı Haiti'de ki gibi 7 büyüklüğünde olması bekleniyor.
Ülkemizde şu anda 1657 adet çocuk kayıp.
Aranan ancak hâlâ bulunamayan kayıp çocuk sayısının en fazla olduğu 24 ilin arasında İstanbul ilk sırada yer alıyor.
Hala alınmayan önlemler sonrası muhtemel Marmara Depremi'nin yaratacağı sarsıntı sadece yer kabugunda olmayacak.
Kriz ve koordinasyon önlemleri tamamlanmaz ise, vicdanlarımızda ve toplumsal yapımızda da önlenemez sarsıntılar ve çatlaklar ortaya çıkacak...
O yüzden hepimiz yetkililere sormalıyız, köprülerin, viyadüklerin yanısıra; geleceğimiz olan çocuklarımızı korumak için neler yapıyor sunuz?
Sevgilerimle,
İnci

Pazartesi, Şubat 08, 2010

Kaplar ne kaplar, ne kaplamaz ! ( Eylül, 2009)

Yine yeşillenmis okul yolları durumu ile birlikte, en mühim problemimiz (!?) olan kap kağıdı seçimleri de, gündeme hızlıca giriş yaptı.
Kap kağıdı açılımı altında, okul kırtasiye satışlarının sundugu seceneklere üstün körü bakılıp , burun kıvrıldıktan sonra, ''istikamet Şampiyon Kırtasiye '' şeklinde kendimi ve peşimdeki ''kap kap, kap'' tezahüratını aralıksız söyleyen 2 canavarımı pasaja zor attim.
Gün boyunca sürmüş olan, kırtasiye, İngilizce kitap, Türkçe kitap, yemekhane, servis, beden eğitimi kıyafeti, okul üniformasi şeklindeki hazine avcılığı macerasının, canavarlarıma göre, en önemli adımı ''kap kağıdı '' !
Tamamen deneysel olarak da, kıyafet deneme kabininde, small, medium, large beden denemeleri üçgeninde epey bir ter atmış annenin, ''kap'' lafı ile saçlarının tel tel havaya dikilebilecegi de, ispatlanmıs oldu.
Neyse, geldik Şampiyon Kirtasiye'ye...
Lafın gelişi , ''içerisi ana baba günü'' demek alışkanlık olmus ama , tam bir çocuk bayramı aslında....
O küçük dükkan, tüm pasaja yayıldığı halde, hala m2 ye 10 cocuk düşüyor.
En son hatırladığım, ücreti, üst kattan yardima inmis olan terzi hanima ödediğim...
Tum pasaj dayanışma icinde...
''Kap Kağidi Reyonu'', acaip çeşitli...
Kızım, '' Erdal Amca, kız kaplari nerede?'' diye sorduğunda, gayet olağan bir istekte bulunmus gibi,ayri yone; oğlan ise, Ben-Ten, Superman, mavi, erkek renk ve desenlerinin hakim olduğu, diğer yöne yönlendirildi !
Istesek, yaş yaş , takım takım, klasik, modern, vs gibi kategorilerde de ; klasmanlar vardır eminim!
En sonunda, gün boyu süren ''kayıt tamamlama maratonu'' memnun ve de mesut olduklari kaplar ile taclandırıldı, ve arabaya ve kafama sükünet hakim oldu:)
Şimdi is, yüzellidokuzbinsekizyüzelliyedi tane kitabı-defteri kaplayacak gücü bulmaya kaldi....
Veya ''kaplı kitap'' dağıtan okul bulmaya :)
Herkese kolay gelsin

Şeker Bayramı ( Eylül, 2009 )

Tıkır tıkır ,
Kıtır kıtır himmmm nefis bonbon
Cifte kavrulmus ve lati lokum
Tereyagli baklava ve minik tulumba tatlısı
Anne babalara, ninelere dedelere bayram ziyareti
Kırmızı ayakkabılar, dantelli çoraplar
Meşin yuvarlak, lastik pabuçlar
Yeni pantalon, yakalı gömlek,
Taralı , örgülü saçlar
Yanında bayram kahvesi, iyi dilekler, gülümseyen yüzler
Herkesin Seker Bayrami hoşlu, beşli, torunlu torbalı geçsin
Evlerimize ,ailelerimize güzellik, mutluluk, sağlik getirsin dileklerimle:)
Bu yıl Şeker Bayrami ile ayni güne denk gelen, Musevi komşu ve dostlarımın
Rosh Asana ( Yılbaşı ) bayramını da kutlarim.
Sevgiler,

Çeşitli, konusuz, alakasız düsünceler...

Kalkiş 6:10,
Yatağa varış 23 civarı ...
Tren gibi tüm gün çupapapa...
Hızla gelen giden düşüncelerin de , tren camından gecen manzaralar gibi akıldan geçtiği oluyor...Bu yazi da oyle iste. Çeşitli, konusuz, alakasız...
Ayakkabi olayında; yaşlandığıma karar verdim...
Ayakkabı ve çantayı çok sevmeme rağmen,ayağim ve elim hep rahat olanlarına gidiyor artik. Ağır çantaları, ortası oturmayan, burnu cendere tipi ayakkabıları hemen üstümden atasım geliyor...
Göz altı morlukları için, soğuk kompres öneririm. Aynı anda şakaklara da koyunca beynin donuyor !
Günes açınca, keyif termometresi yükseliyor 1-2 dizyem.
Bas / vucut ağrıları göstergesi düşüyor.
Bekliyoruz baharı:)
Gecen gün, çocuklar ile Eddie Murphy nin yeni filmi Hayal Et (Imagine That)' i seyrettik.
Ailece seyredilebilecek hoşça vakit geçirten bir film.
Eddie Murphy komedi aktörleri içinde iyilerinden. Film şerbetimsi de olsa, adam oyunculuk olarak emek dökmüş...
Küçük kız ise, gelecekte iyi bir oyuncu olacak diye kehanette bulunayım:)
Animsarsaniz, eskiler ''birseyi'' ''suraya'' yazarken, parmaklarını ıslatıp , duvara sürerlerdi...
İnsan beyni, kuş misali, öyle aklıma geliverdi...
Son olarak , Iglo bezelye cok nefis ..
Fiyat olarak yüksek ama bezelye saklamayan Ağustos kadınlari için, cam konserveden çok daha lezzetli sonuc veriyor...
Sevgiler,

9.Kasim.2009 Haberleri

Çeşitli Ajans
''Ajans dinleyecegim'' derdi babalar ve akan sular dururdu.
Dünya dönerdi ama evlerde hareket biterdi.
En azindan çocuk hafızam öyle depolamiş ajans anını.
Keskin dikkatli muzip bir arkadasim ''aç NTV'' yi dedi...Açtım.
Nasa Ay'ı roketlemiş... Nedeni uzay yolculuklarinda suyun ağır tutması ve taşıma zorluğu imiş...
Devamında Ay'da tarım bile yapılabilirmiş. Paftalar önce gidenlerce paylasılabilirmiş. Gitmeyenler öyle bakacakmis. O kraterde sicaklik eksi 200 C derece imiş. PEKİ...
Geçen gün kızım '' Anne Türk astronot var mı?'' dedi. Açtık Google Amcayı , baktık ki, varmış. Türk astronotun 2014 de uzaya gitmesi icin Amerika ile anlaşılmış... Sonra 2011 olmus tarih...1,5 milyar TL butce ayrilmis bu is icin... PEKI...
İkinci dikkat çekici haber; Obama'nın Nobel Barış Ödülü almasi...
Nasil yani, daha yeni tanisiyorduk adamla?
Oval ofise yerleştiği gün ana karnına düşen bebeler doğmadı daha!
Meğer onun da açıklaması varmış; Nükleer silahsizlanmayı teşvik edici çalışmalarını teşvik etmeye devam etmesi amacı ile verilmiş !
Eee, zaten tüm liderlerin yapması gereken iş, bu degil mi?
Sağduyulu mantıklı hareket etmek ve insanlığın, dünyanın devamı için çalışmak... Hadi neyse, bir PEKI daha....
Üstüne üstlük IMF yi baklava , börek ve imam bayildi ile ağırlayınca sevinen dolar da, hızlı düşüşe geçmiş...
Yani teğet olayı...PEKI...
En son haber ise, NY'da bir Türk iş adamı, Israilli ortağı ile birlikte
''One minute'' adlı kafe açmış. Işler çok iyi imiş. Bayilikler verilecekmiş...
Artık o noktada koptum...PEKI bi turlu gelmedi:)
Havsalam böyle karışık yemeğe alışık değil:)
Herkese iyi ajanslar:)

Dönme Dolap Sokak nerededir?

Kavacık Pazarına gidenler görmüşlerdir; pazarin bitişiğindeki sokağin ismi ''Perçemli Kız Sokaği''.
Tabelayı ne zaman okusam, gülümsememe neden olan naiflikte, pek hoş bir isim.
Sağda solda rastladiğim ve cok sevdiğim sokak isimleri, apartman adlari var.
Büyürken oturdugumuz apartmanın adı, ''Gelinler Apartmanı'' idi.
Çünkü oturanların hemen hepsi yeni evlenmiş insanlar idi ve yeni gelin gelmişlerdi apartmana...
O zamandan beri ilgimi ceker apartman, sokak ve semt isimleri...
Uzun uzun tarihçeleri degil de; nereden geldikleri, neden konduklari...
İstanbul'u tamamlayan hikaye tadı verirler bana.
Bazen de kendimin yazdigi hikayelere dönüsürler...
örneğin Asmalı Mescit sokağı... Kimler varmis, abdest almıştır asmanın gölgesinde?
Yürekyanığı sokak... Kavuşamayan aşıklar mı vermiştir adını?
HosSohbet sokak... Akşam üstü herkes sokakta toplanır ve sohbet mi ederler acaba?
Cihangir hele , enterasan sokak adları ile cok yaşasın...
Kasatura, Sungu sokak gibi ideolojik isimlerin yanisira, Otello Kamil Sokagi vardır ki mesala, sırf merak genini harekete gecirir...
Kamil isimli bir tiyatro sanatçısı imiş bu kişi, ve gercekten Otella rolünü oynama yeteneği ile sokağin isim babasi olmaya layık görülmüş.
Ne hos degil mi?
Ayhan Işık, Sadri Alışık, Münir Özkül sokakları veya şehit , gazi , asker isimleri ise; kişilerin hayatinin Istanbul'a koyduğu noktadır.
Bunlar hüzünlü isimlerdir. Diğerleri gibi romantizm veya muziplik yoktur tınılarında...
Muzip demis iken; yine ayni semtten, Cihangir'den,''Sormagir Sokak'' ve Tavukucmaz Sokak'' yaramaz cocuk oyunlarının isimlerine benzemiyor mu?
Hele Üsküdar'in Çelik Çomak Sokaği...
Kim oturur orada? Çocuk ruhlu güzel insanlar mı?
Bu isimlerden hoslanan biri olarak, en yadirgadiğim ise sitelere verilen yabanci isimler...
Kültürü ,tarihi, özgün hikayesi olmayan, modern ve batılı olduğunu çağrıştıracak pazarlama hileli isimler...
Orion sitesi, Uphill Court, Mayadrom Uptown, Innovia, Sefaköy Homeart gibi...
Halbuki hoş olmaz mı , örneğin Sakız Ağacı Sitesi, Güne Bakan Sitesi,
Mavi Bulut Sitesi, Meltem Rüzgarı Sitesi ?
Sokak adlarina acemice sevgi duymak başka da; insanın içinden ''yazası'' gelince internette şöyle bir dolaşıyor.
Sunay Akın bu işin miri, piri olarak; bilgi donatısı kitaplari ile öne cikiyor. Selim İleri keza oyle...

Sevgilerimle,
Inci

Müzik ve Kitap

Önce müzik icin iki tık lütfen:) Üşenmeyin, pişman olmayacaksınız:)
http://www.dogaicincal.com/
Sonra cocuklarımız için kitap önerileri;
Şeker Portakalı ve Güneşi Uyandıralım
Yazar Jose Mauro De Vasconcelos
http://www.bilgicik.com/yazi/seker-portakali-jose-maura-de-vasconcelos-roman-kitap-ozeti/
Çıtır çıtır felsefe dizisi , yaşamı, dünyanın işleyişini anlamaya çalışan çocuklara
yardımcı olacak temel sorularla kurgulanmıs kitaplardan oluşuyor.
Yalnizca Fransa'da 2 milyonun üzerinde baskı yapan Çıtır Çıtır Felsefe dizisi, Türkiye de dahil olmak üzere Almanya, Ispanya, Finlandiya, Yunanistan, Brezilya, Tayvan, Çin, Kore, Japonya, Slovenya, Italya, Isveç, Danimarka, Hollanda, Portekiz gibi 17 ülkede yayımlanıyor.
http://www.gunisigikitapligi.com/site/Scripts/felsefe.asp
Charles Darwin- Türlerin Kökeni Resimli Anlatım
">http://www.idefix.com/kitap/charles-darwin-turlerin-kokeni-michael-keller/tanim.asp?sid=BE90C4FKND6DM79JQ1XO'>
Sevgiler
Inci

Tuzda Levrek

Kolay, lezzetli, çabuk :) Denenmiştir ;)
Tuzda Levrek Tarifi
Malzeme: (4 Kişilik)
1 adet (asgari 1 kg) levrek
2 kg tuz (tercihan dişli sanayi tuzu yoksa sofra tuzu)
3 yumurta beyazı
Karabiber ( tane )
Aluminyum folyo
Sos için:
½ çay bardağı limon suyu
½ çay bardağı zeytinyağı
1 çay kaşığı çok ince kıyılmış maydanoz
Yapılışı:
Balıkçıdan karnı temizlenmiş ancak pulları temizlenmemiş olarak aldığınız levreği tekrar kanları gidinceye kadar iyice yıkayınız ve sularının süzülmesi için kenara koyunuz.
Balıkları alacak büyüklükteki fırın tepsisine aluminyum folyoyu seriniz.
Yumurta beyazını az su ile karıştırıp, hamurlastırılmış tuzun üçte birini folyonun üstüne, balık büyüklüğünü biraz geçicek tarzda serip üzerine balığı yerleştiriniz. Balığın yarılmış olan karnına tane karabiber koyup,
küçük bir folyo parçası ile kapatınız. Kalan tuzu balığın tamamını kalınca
örtecek tarzda döküp elinizle şekillendiriniz.
Fırını 200C’a ayarlayıp balığı ısınmış fırına, koyunuz.
Fırının ısısını 30 dakika sonra 180C’a düşürünüz. Yaklaşık 40 dakika...
Tepsiyi fırından çıkarıp balığın üzerindeki sertleşmiş tuzu sertçe bir aletle
(örneğin et dovucu ) kırınız.
Balığı dağıtmadan, deriyi kenarindan açıp, lop etlerini tabaklara dağıtınız.
Istenirse üzerine az miktarda sos ilave ediniz.
Sıcak servis yapınız.
Afiyet olsun.

Are you smarter than a 5th grader?

9 13 16 9 49 ?
Sayı dizisinde soru işaretli yere hangi sayı gelir:)

Hadi bakalim:)

Efemera : Yani hayata dair yazılı belgeler

Efemera
Kelime Eski Yunanca kökenlidir ve "bir günden fazla dayanmayan" anlamına
gelen "ephemeron" un çoğul şeklidir.
(epi=bir, hemera=gün anlamına gelir). Geçmişte su sineği (Mayıs böceği)
gibi kısa ömürlü böcek ve bitkileri tanımlamakta kullanılmıştır. http://tr.wikipedia.org/wiki/Efemera
Günümüzde ise biriktirilmek amacı ile üretilmemiş kısa ömürlü ve
başlangıçta fazla değer taşımayan, ancak sonradan bazı koleksiyoncular
tarafından koleksiyon malzemesi haline getirilmiş "ıvır zıvır" ürünlerin
genel adıdır. Bu ürünler genellikle basılı materyalleri kapsar.
Bu efemera ürünlerinin arasında okul diplomaları, karneler, otobüs sinema
biletleri, piyango biletleri, spor toto kuponları, gazete nüshaları,
tanıtım broşürleri, mektuplar, kartvizitler, lokanta menüleri,
tapu senetleri, noter senetleri, banka dekontları,
çikolata ve sakızlardan çıkan kartlar, sigara kâğıtları,
posterler, pasaportlar, fotoğraflar,kartpostallar, düğün davetiyeleri
gibi gündelik hayatın ayrıntılarını belgeleyen materyaller sayılabilir.
Bugün özel koleksiyoncular dışında büyük ulusal kütüphaneler ve
müzeler de tarihin belli bir alanına ışık tutabilecek efemera
koleksiyonları barındırmaktadırlar.
Asağıdaki Yeats şiiri bir kolleksiyoncunun en degerli efemera'larından biri
olabilir....
“Bir kez olsun gözlerimden usanmayan gözlerin
Sarkmış göz kapaklarının ardında hüzünle çökmüş,
Aşkımızın solmasından.”
Ve sonra o:
“Aşkımız soluyor olsa da, bırak duralım
Gölün yalnız kıyısında, bir kez daha,
Birlikte, o anın nazikliğinde
Zavallı yorgun çocuk, tutku, uykuya daldığında.
Ne kadar uzak görünüyor yıldızlar, ve ne kadar uzak
İlk öpüşmemiz, ve ah, ne kadar yaşlı kalbim!”
Düşünceli, solmuş yapraklar boyunca yürüdüler,
Ellerini tuttuğu kadını yavaşça yanıtladı:
“Tutku çok yıprattı avare yüreklerimizi.”

Ağaçlar etraflarındaydı, sarı yapraklarsa
Sönük gök taşları gibi düşüyordu hüzünle, ve birden
Yaşlı ve topal bir tavşan sekti yoldan aşağı;
Güz çökmüştü üstüne: ve şimdi durdular
Gölün yalnız kıyısında bir kez daha:
Döndü ve kadının üzerinde ölü yapraklar gördü
Gözleri kadar çiyli, sükunetle toplanmış
Göğüslerinde ve saçlarında.
“Ah yas tutma,” dedi adam,
“Bizi bekleyen diğer aşklara yorgun oluşumuza;
Küskün saatler boyu nefret ve aşk duymamıza.
Önümüzde sonsuzluk uzanıyor; ve ruhlarımız,
Aşktır sadece ve hiç bitmeyen bir elveda.”
- W.B. Yeats (1889)
Bence bir efemera koleksiyoneri de kayınvalidem. 40 senelik günlükleri, içinde biletleri, sararmış küpürleri var.
Eşim 10 aylık iken, ne gün ateşlenmiş, doktor ne reçete yazmiş biliyor...
Kilo, boy, mama saatleri hep yazılı. Emek vermiş.
Günlükler çıkıp da, torunlara hikayeler anlatılınca, cocuklar büyülenmiş gibi dinliyor.
Rahmetli anneannemin de, her kitabının içinden, kuru çiçek çıkardı.
Yolda görmüş, elindeki kitaba koymuş.
Kitaplar bana kalinca, açıp açıp çicekleri bulunca; ahhh, ahhh....
Ya, boyle iste...
Benim efemeralarım da ara ara yazdığım satırlar...
Yahoo arşivliyor, blogspot arşivliyor...
Basılı değil, sanal...
Sayılır mi ki ?

Bahçenin yeni konukları

Yandaki evde inşaat başlaması ile birlikte, oranın uzun süreli sakinleri bizim
alt bahceye sıgındılar...
Hera ve Dora'nin şiddetli itiraz havlamalarına rağmen, hayatlarından memnun
görünüyorlar...
http://picasaweb.google.com/incitulpar/BahceninYeniKonuklari?authkey=Gv1sRgCPjq--e4l_ryWg#slideshow/5435925179762794146

Avatar ve Kayip Sembol

Fantastik bir hafta sonu oldu....
Avatar filmi, tüm aile tarafından beğeni ile izlendi...
Cok da guzeldi...
Cocuklar filmi o kadar sevdi ki, ikinci kez 3D olanina da gitmek istiyorlar.
Filmin verdiği mesajlar önemli ve doğru ; hem görsellik , hem de mesajlarin pekişmesi
açısından yeniden görmenin faydalı olacağını düşünüyorum...
Gerekmedikce öldürme, yaşama ve doğaya saygılı ol,
birlik icinde barışcı yaşam ve toplumsal iradenin gücü mesajları veriliyor.
Filmin mesajı demişken, sasırtıcı şekilde Kayıp Sembol'un bir mesajı ile
örtüsüyor.
Her iki eserin felsefesinde, yaratıcının gücünün, bireylerin içinde
de oldugu vurgulaniyor.
Düsünce gücününün büyüklügü vurgulanıyor.
Dua, dilek, yakarma ayinleri sırasında pozitif ve toplu düsüncenin sonucu
etkilediği, dualarin , dileklerin kabul gördüğü tecrübesi var.
En önemlisi ise, yasam alanına saygı...
Hem felsefik, hem bilimsel, hem görsel, hem sanatsal, hem çevreci hem de
humanist örgüler ile dolu, iki eser de....
Kayıp Sembol, ilginc bir kitap. Sanat tarihi severlere, sembol, topluluk ve
tarihe merakli olanlar icin, daha once okumalarında rastladıklari olguları,
kanıtlar ve araştırmalar ile sunuyor.
Özellikle Washington D.C'yi gezmiş, görmüş olanlara ilginç geleceğini
düşünüyorum.
Tüm dinlerin ayrımsallarina değil, ortak kavrayislarına da yer veriyor...
Noetic Teori: (yun. Düşüncenin gücü), modern sözlüklerde, akıl...
http://http//en.wikipedia.org/wiki/Noetic
Oldukça ilgi çekici. Metafizik düşkünlerine hitap ediyor.
Bence ikisi de vakit kaybı değil, görenlerin okuyanlarin fikirlerini duymayı çok
isterim....
Sevgiler
Inci

Chagall ve Pera

Chagall'ın renkleri müthiş ...
Pera Tünel arası Istanbul'un renkleri de öyle...
Big Chef's Tünel dekorasyonu ve yemekleri ile hem göze, hem mideye hitap ediyor...
Servis öğle yemeği saatinde olması gerekenden yavas ama muhabbet iyi ise, katlaniliyor...
Linke iki tık lütfen:)

Iyi Seyirler

http://picasaweb.google.com/incitulpar/2009_12_16?authkey=Gv1sRgCNvTjK3Wjq3ETQ#slideshow/5415864529995894802

Iş Bankası Yayınları Dünya Mutfaklarından Hamur İşleri isimli bir kitap çıkarmış.
Bana yılbaşında hediye geldi, cok beğenerek okuyorum:)
Ara ara tarifleri de paylaşacağim.
İlki, bu yağmurlu havada evi mis gibi ekmek kokutmak isteyenler icin;

300 ml ılık su
1 tatlı k. kuru maya
1 tutam şeker
225 gr kepekli un
225 gr un
1 tatlı k tuz
az karabiber
115 gr zeytinyağlı kuru domates+ 1 tatlı k. zeytinyağı
25 gr parmesan peynir
1 tatlı k. deniz tuzu
isteyenler 1 tatlı k. salça koyabilirler.

150 ml su+ maya + şeker karıştırılıp, dinlendiriliyor.
Iki çeşit un, tuz, karabiber eleyin. Üstüne mayalı su, kuru domates, zeytinyağ, parmesan, salca ve kalan 150 ml suyu ekleyin
Yumuşak bir hamur elde etmeye calışın, gerekirse su eklenebilir.
Unlu tezgahta, pürüssüz hale gelene kadar 5 dakika yoğurun.
Üstünü örterek 2 saat dinlendirin.
3 eşit parçaya bölüp, yuvarlak şeritler haline getirip, gevşek örgü halinde sekillendirin.Uçları su ile ıslatarak sabitleyebilirsiniz.
Yağlanmış fırın tepsisinde 30 dak dinlendirip, 220 derecede 10 dakika, 200 derecede 20 dakika pişirip, tel üstünde soğumaya alabilirsiniz.

Afiyet Olsun:)

Sevgiler

Inci

Yüksel Aslan Retrospectif Sergi

Santral Istanbul, ilginc bir sergi ve Otto...
Güzel bir haftasonu aktivitesi...
Çocuklar alt katı keşfederken, siz serginin enterasanlığında dolaşabilirsiniz... http://picasaweb.google.com/incitulpar/SantRalIsTanBuLYukselAsLanRetrospectif?authkey=Gv1sRgCI-3__-A4fqFNQ#slideshow/5427013415994646130

Ev yapımı elde ekmek

2 parmak suya 1 çorba kaşığı maya ve 1 çorba kaşığı şeker konur.
Köpürene dek beklenir...
30 gr tereyağı,
2 bardak ılık süt,
1 çorba kaşiği şeker,
2 tatlı kaşığı tuz birleştirilir, yağ ve şeker sütün içinde erir...
Mayali karışım ile süt karışımı birleştirilip , 700-800 gr un ( 2 somun için ) ile öne arkaya elastikiyet verene kadar yoğurulur.
Sıcak yerde önce 1 saat, sonra 2 ye ayırıp somun şekli vererek 45 dak,
yağlı kaplarda bekletilir. 170-180 derecede 40 dakika pişirilir.
Elde ekmek uzun iş gibi görünüyor ama benim gibi makine özürlüler için çok garanti bir yöntem:)
Bu ekmeğin güzelliği süt ile yapıldığı için, çocuklar için besleyici.
Dışı çıtır, içi yumusak.
Sıcak iken beyaz peynir ve zeytinyagi ile hıımmmm nefis diyerek yiyorlar:)
Umarim yapanlara afiyet ve keyif olur :)
Sevgiler
Inci