Pazar, Şubat 21, 2010

Işığı daim şehir, Edinburgh

Bizden daha fazla seyahat eden , daha fazla ülke , şehir gören pek çok aile var çevremizde... Sanırım tek fark, benim mümkün olduğunca seyahatleri, şehirleri, yolculukları yazmaya çalışmam ve gezerken de , yazarken de, fotoğraflarken de; yer yurt ayırd etmeden, aynı hazzı hissetmem...
Bir yandan da, gün gelir, çocuklar açar , okur , anımsar diye yazıyorum;)
O yüzden, bu bir 'nereleri gördüm' yazısı değildir, o yerin dimağ ve damakta bıraktığı kişisel ve ailesel tadın, ileride tekrar anımsanması için seyahat notudur.
Gelelim 2009 yılının Temmuz ayında yaptığımız seyahatin, ilk durağı olan Edinburgh'a varışımıza;
İstanbul'dan Manchester'a uçup, Avis'ten tersten taraflı direksiyonu olan , üstelik de düz vites bir araba kiraladıktan ve ilk 3-4 trafik göbeğinde, beynin sağ ve sol yarılarını alabora edecek dönüşler yaptıktan sonra, İskoçya otobanına çıktık. Dağları, yeşili, gün ışığını, oynadığı gölgeleri, otların,otlakların üstünde aldığı tonları seyrede seyrede , soldan soldan sürdük arabayı...
Ülkeye varış saatimizin akşamüstü olması itibarı ile, öncel tahminim, Edinburgh'a vardığımızda karanlığın basmış olacağı idi.
Büyük bir memnuniyetle karışık şaşkınlık ile yanıldığımı, saat 23:00 civarı odaya yerleştikten sonra , bakışlarımın yöneldiği camdan görünen masal şehri Edinburgh silüetine bakınca anladım...
Hoş bir loşluk vardı ama karanlık yoktu.
Edinburgh Temmuz ayında müthiş bir ışığa sahip.
Ortaçağdan kalma, dünya mirası listesindeki Edinburgh, esasen 2 caddeden oluşuyor denilebilir. Yüzyılların izlerini taşıyan 2 cadde...
Eski kasabaya , yeni şehir eklenmiş ve büyümüş ama eski kasaba'nın büyüsü devam ediyor. Edinburgh , çok turistli ve çok turistik.
Yemesi, içmesi, kalması, gezmesi ile, turistik fiyatlandırmaya sahip bir yer.
Şehirin içinden alabileceğiniz günü birlik veya konaklamalı turlar ile İskoçya'nın platolarına ve göllerine geziler yapabilirsiniz.
Kuzu tüyü kazaklar, pileler ve ekoseler için sayısız alternatifli alışveriş yapabilir, müthiş bir viski damıtma tesisinde hem İskoç viskisinin yapımını ve tarihçesini ögrenip, hem de vanilyalıdan, baharatlıya, karanfilliden, elmalıya dek uzanan değişik aromalı viskilerden tadabilirsiniz.
Şato'nun kalabalık hediyelik dükkanını yok sayıp, yüksek surlarından ileri doğru bakarken , '17.yy da o taşlara kim ayak basıyordu acaba' diye düşüncelere dalabilirsiniz.
Şehrin içindeki onlarca kestirme geçişi ve hikayelerini keşfederken, yüzlerce basamağı inip , çıkabilir; yoruldukça soğuk bira içebilir, serin denizlerden çıkma lezzetli deniz mahsül ve yaratıklarını mideye indirebilirsiniz.
Müzelerin parasız, yerlisinin her daim bahşişler ile gönüllü rehber olduğu şehirde; cadıların, büyücelerin, hayaletlerin hikayeleri, şehrin tarhçesi ile iç içe geçmiş durumda.
Ortacağ tüccarlarının korunmuş evlerini, kürklü şapkalı askerlerin geçit törenlerini, eteklerini savura savura dolaşan uzun kırmızı saçlı genç erkekleri, adalet sarayının latince kabartma yazılı enfes gravürlerini ve yüzyıllık taşlara vuran yüksek gün ışığını izleye izleye Edinburgh'u gezmek son derece mutluluk verici.
Fotoğraflar için çift tıklatma lütfen ;)
http://picasaweb.google.com/incitulpar/Edinburg1?authkey=Gv1sRgCPuvoPzpt4Ht7AE#slideshow
Sevgiler