Cumartesi, Kasım 13, 2010

Taksim Ahh Taksim

İnci Tulpar
incitulpar@gmail.com
Taksim; Ahhh Taksim!
13 Kasım 2010

Günler süren yağmurun ardından güneşli bir havaya uyandığınız ilk pazardan beklemeyeceğiniz tek şey olmuştur; Taksim’de BOMBA! İ
stiklal Caddesi kana bulanmıştır. Bir kez daha! Ne hissedersiniz? Öfke mi? Kızgınlık mı? Bıkkınlık mı? Yoksa; benim gibi derin bir üzüntü mü sarar içinizi? İstanbul öyle bir şehir ki her köşesinde hepimizin anıları var.
Denizi başka güzel, tepesi başka özel... Bebek’i, Haliç’i, Nişantaşı, Kadıköy’ü, Bağdat’ı... Hepsi nağme nağme sarar insanı. Ama Taksim... Ah o Taksim yok mu! İçimi dağladı oradaki bomba. Yaralılar, insanlar, hengame, koşuşturma, endişe, polisler, turistler... “Can kaybı yok” dedi televizyonlar...
Allah’a şükür! Ama ciddi bir yaralı daha var ortada: Taksim! O cadde ki, öğrencilerin yuvasıdır. Sinema günlerinin ilk göz ağrısıdır. Metronun son durağında inenlerin karanlık yer altından yaşama akışıdır. Hızlı yaşamın ta kendisidir. İstanbul’un nabzıdır! Her gittiğimde mutlulukla zamanı kaybetmeme neden olan, gözümü yorarken ruhumu dinlendiren, sonrasında gideceğim yere geç kalmama neden olan yavukludur. Kaç gün gitmeyeceğiz oraya, varmayacağız yoluna, korkacağız! Kimin ne hakkı var şehrimizin hangi köşesine gidebileceğimizi dikte etmeye?
Bunun yanıtı yalın bir şekilde verildi pazar günü; BOMBA’ların böyle bir hakkı var! Anneler çocuklarını aradı hemen; “Taksim’de değilsin ya evladım? Aman aman gitme oralara!”... 3 gün, 5 gün, 1 hafta, 1 ay, 3 ay... Ne kadar sürecek bu ayrılık? Gitmezsek Taksim’in yaralarını kim saracak?
Taksim yaşayacak! Çünkü Taksim ölüm değil, yaşamdır! Taksim candır!
Bıçak ile el’in buluşması: YEMEK
Lezzetli bir yemeği; bıçak keser, el hazırlar, tecrübe pişirir. Market alışverişlerine ve yemek hazırlama safhasına göz attığım ama yarışmacılar sofraya oturunca kapattığım ‘Yemekteyiz’ programı aslında bir halkın mutfak alışkanlıkları açısından ciddi bir araştırma. Et ve sebze alımından hazır ürünlerin kullanım yaygınlığına, küçücük meyve bıçakları ile katledilircesine kesilen sebzelerden tencerelere, musluk suyunda yalap şalap eritilmiş salçanın malzemeye boca ediliverilmesine kadar, yemeğin sıradan olacağını garantileyen pek çok uygulamayı bu programda izliyoruz. Oysa ki keskin bir çelik bıçağı, doğru şekilde tutup taze sebze ve etleri doğramakla başlayan yemek hazırlığı, son derece zevkli ve insanı dinlendiren bir uğraştır. Günlük koşturmaca içinde başvurulan ‘yemek çözümlemeleri’ özellikle gençlerimizi yemek yapma zevkinden uzaklaştırmakta. Bu hafta sonu güzel bir yemek bıçağı alın. Sonra en yakın pazar veya manavdan taze sebze, meyve, marul, salatalık edinin. Dereotunu, maydanozu, reyhanı, biberiyeyi ve kekiği dost belleyin mutfağınızda... Yaptığınız sadece salata bile olsa; çıkarın yeni bıçağınızı, yıkayın, doğrayın, süzün, harmanlayın tüm yeşillikleri. Sos için limon değil, mandalina sıkın. İçine sarımsak ezip yeşil elma ve kırmızı erik ekleyin. Ekşiyi tatlı ile, yeşili meyve ile buluşturursanız, kilosu 11 TL olan domatese ihtayaç kalmaz. Üstüne ceviz dövün, peynir serpeleyin... Çocuklarınızı da çağırın televizyonun başından. Yıkamaya yardım etsinler. Hem sizinle konuşsunlar, hem de ellleri tazeliklere dokunsun. Mutfakta vakit geçirsinler; hem kızlar hem erkekler... Playstation, bilgisayar klavyesi, cep telefonunun mikalarına alışık parmakları, sebzeyi, meyveyi, sirkeyi, limonu tanısın. Ailece herkese afiyet, sıhhat olsun.
Bahçenin yeni konukları
Hera ile Dora şiddetli havlamalarla protesto etmesine rağmen, bizim bahçeye ‘iltica’ etmiş bir kedi ailemiz var. Yandaki evde inşaat başlayınca ‘yaşam hakkı’ maddesine sığınarak geldiler, benim evin önüne yerleştiler. İki tekir bebek, bir tekir anne ve beyaz-sarman kırması bir baba mutlu mesut kapı önünde yaşıyorlar. Anne yavruları emzirmekle günü geçiriyor. Babanın ise tuzu kuru, yan gelip yatıyor! Yağmur yağdığında yüksek mazıların altına düşmüş kuru iğne yapraklarının üstüne sığınan mırnav ailesini, evin gerçek sahipleri Hera ve Dora’dan daha ne kadar koruyabiliriz bilemiyorum! Her fırsatta hızla dışarı fırlıyorlar. Onlardan kaçmak için el kadar yavrular 4 metrelik ağaçlara atıyor kendilerini. Tabii ağacın asıl sahibi karatavukların kızgın çığlıkları başlıyor. Patiler kuyrukları kovalıyor, kanat sesleri uçuşan tüylere karışıyor! Tüm bu olaylar, okul servis saati olan sabahın 07:15’in de gerçekleşince de hepsi birden tekerlek altında kalacak diye korkuyorum. Ve sorumluluğu bizim kapı numarasına ait olan yaygara, sıcak yataklarında beş dakika daha geçirmek isteyen komşularımın camında yankılanıyor. Güne böyle bir adrenalin ile başlamak gibisi yok! Sanırım yakında hepimiz buradan taşınmak zorunda kalacağız.
Seviyemizi belirleyelim
SBS’ye girme yaşında çocuğunuz mu var? Yandınız! Siz, biz, hepimiz yanmışız! SBS dünyasının test kitaplarından yapılmış labirentinde koşmak ve çıkışı bulmak zorundasınız! Peki, siz SBS’ye girseniz, kaç yanlış kaç doğrunuzu götürürdü? Nasıl, böyle sorunca endişeleniyor insan değil mi? Var mısınız beşinci sınıf düzeyinde bir soru ile kendimizi test etmeye?.. 9 13 16 9 49? Sayı dizisinde soru işaretli yere hangi sayı gelmeli? Hadi bakalım, size koskoca 2 dakika. Çözdünüz çözdünüz. Yoksa!.. Ah, az daha unutuyordum, işte şıklar:
a.81
b.101
c.1600
d.Öğretmenine sor!
Çözenler e-posta ile yanıtı gönderebilir. Çözemeyenler için yanıtı haftaya bu köşede!
(Bu yazı 06.11.2010 ytarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)
Önceki Yazısı