Cumartesi, Ocak 15, 2011

Yeni Yilin İlk Gunu

İnci Tulpar
incitulpar@gmail.com
ETG* çorbası
08 Ocak 2011
Yazı Boyutu:
Yine bir yeni yıl akşamı geçip gitti. Saatler önce 00.00 oldu, ardından akrep mutat duraklarına uğradı. Dolu mide ile yatıldı, sabah da şişkin şişkin uyanıldı. 1 Ocak, bencileyin koyulan adı ile *Evde Tembellik Günü hoş geldi. Gazeteler okunacak, keyif çatılacak, miskin ve aylak olmanın bünye üstündeki yararları deneyimlenecek. Hele bir de cepten ‘bedava’nız varsa, akraba, tanış, dost, aranıp; hem yeni yıl tebrik edilecek hem akşamın havadisleri alınacak...
Bu dingin akışlı günde size tavsiyem, ilk iş, ocağa bir tencere çorba oturtmanız. İster sebzelikte kalan tek tük nevaleyi doğrayın içine, ister memleketten gelen tarhanayı katın... İster akşamki ekmekleri küp küp kızartıp ekleyin üstüne, ister sadece kırmızı pul biber serpeleyin yüzeyine... İster mütevazı olsun haneniz, isterse özel ahçınız olsun ocağı yakmayı tek bileniniz. Çorbadır yılın ilk gününün en güzel yemeği. İnsanın içini ısıtan, mideye cila olan, dumanı ile evi ev yapan; ta Taş Devri’nden beri insanın vazgeçemediği; çorba... Yeni yılda ocağınız tütsün, çorbanız kaynasın, eviniz mutluluk ve bereket dolsun.
Deri kaplı kitaplar
Elinize koyu kırmızı deri ile kaplanmış bir kitap alıp üstündeki altın renkli harflere dokunduğunuzda, o kitabı kimin ciltlediğini merak eder misiniz? Kitapları kaplayan ustalara ‘mücellit’ denir. Mücellitler kitapların modacılarıdır. Yazılı veya basılı bir metnin ‘dış giysisini’ hazırlayan zanaatkarlardır. Kitabın cildini diken, kapağa bağlandıkları yere ibrişimden örülen ince ‘şiraze’yi geçen, sayfa ayırıcı kurdeleyi sabitleyen, varakla süsleyen, üst koruyucu ‘şömiz’ isimli kağıt gömleği de kıymetli deri kabın üstüne geçiriveren mücellitin sanatına hayran olmamak elde değildir. Yadigar kitaplarımın çoğu deri ciltli... Okumanın ötesinde bir ‘tutma’ keyfi veriyor bünyeye... Belki de bu ‘bilene tarifi gerekmez el alışkanlığı keyfini’ nedeni ile, henüz teşebbüs etmedim bir adet e-kitap okuyucusu edinmeye... Sanırım ancak, yaşlı bileklerim kitaplarımı tutamaz, gözlerim küçük harfleri göremez hale gelince, menüsünden fontları büyüten, sayfayı zoom’layan, hatta okumayı sesli gerçekleştiren bir kitap makinası almayı düşüneceğim.
‘Süper Kahramanını Yarat’, kazan!
‘Örümcek Adam’ın yaratıcısı Stan Lee’nin oluşturduğu Stan Lee Vakfı, ‘Ödüllü Süper Kahraman Yarışması’ düzenliyor! Yarışma kapsamında grafik tasarımcıların ve çizerlerin kendi süper kahramanlarını yaratması bekleniyor. Kazanan sanatçıya Comic-Con San Diego 2011’de Stan Lee tarafından bir ödül takdim edilecek. Seyahatin konaklama ve bilet masrafları vakıf tarafından karşılanacak. ‘Süper’ çizerler 25 Ocak 2011 tarihine kadar http://t.co/tuqV09G adresinden yarışmaya katılmaya çağırılıyor.
Denizden anam çıksa...
Geçen hafta yolum Çengelköy’e düşünce güneşli havada Kuleli Askeri Lisesi’ne kadar kısa bir yürüyüş yaptım. Anadolu yakası balıkçılarının konuşlandığı güzergah burası. Deniz mavi, gökyüzü mavi... Balıkçılar çay demliyordu piknik tüplerinde... İçlerinden biri beni dikilmiş denize bakar görünce “Deniz anaları ne kadar çoğaldı di mi?” diye soruverdi! O ana kadar martılara, gemilere, dalgalara dikkat eden ben, farkındalığım olmayan konu hakkında bir soru ile karşılaştım. “Bilmem ki, sizler kadar çok gözlemleyemiyorum, gerçekten öyle mi?” diyerek karşı soru manevrası ile ‘deniz anaları ve İstanbul Boğazı’ konulu paneli başlatmış oldum. Meğer balıkçılar ne dertliymiş. Kıyılarımızı, denizlerimizi deniz anaları istila etmiş.
Çevre Bakanlığı’nın bu konuda çalışmaları varmış. Hoş beş, kolay gele, rast gide dilekleri sonrası ayrılırken aklıma “Serden hayır çıkar mı, acaba bu yaratıklar yenir mi ki?” fikri düştü. Günümüzde en saçma soruyu bile sorabileceğiniz, yine de size ‘gülmeyecek’ bir Google Amca var Allah’tan! Eve varınca açtım Google Amca’yı; “Amca, amca söyle bana, var mı deniz anası yiyen bu dünyada?” diye soruverdim. Yalnız bazen ‘Amca’nın inadı tutuyor ve “Ana dilimde sormazsan doğru dürüst yanıt alamazsın” diye dikleniyor.
Eee, bilgelik kaprisi, suyuna gitmek gerek deyip “Are jellyfish edible?” şeklinde tekrar denedim. 0.18 saniyede tam 189.000 sonuç çıktı! Gözüme en ‘bilimsel’ gelen Wikipedia sonucunu açınca da 85 deniz anası türünden insana toksik olarak zarar vermeyen 12 tanesinin, bazı ülkelerde ‘pek gurme’ bir yiyecek olarak baş tacı edildiği gerçeği ile karşılaştım! Bu 12 tür yeme amaçlı yetiştiriliyor, sonra da bizim ‘turşu’ yaptığımız yöntemle, suyu azaltılıyor, kokusundan arındılıyor, süngerimsi parçaları da kesilip ‘yemeye’ hazır hale getiriliyor. Baş müşterisi de elbette Japonlar ve Çinliler! Susam yağı, soya sosu ve sirke ile harmanladıkları deniz analarını afiyetle yiyorlar! Uzun sözün kısası, biz “Denizden babam çıksa yerim” derken onlar “Denizden anam çıksa yerim” diyor!
(01.01.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)