Çarşamba, Mayıs 26, 2010

Deniz, Dut, Tuz, Yosun, Balık anlatır 3-5 günümü...

Hava, bahara dönerken kararsızdır. Açsa mı, yağsa mı, esse mi, ısınsa mı bilemez. Ama insan kararsız değildir.
Gezse mi tozsa mı diye düşünmesine gerek kalmadan atar kendini yollara...
Uzanıverir memleketin sıcak illerine, illa ki de deniz kenarına...
Varınca Çeşme'nin civarına mavi görünüverir uzaktan.
Koşası gelir insanın bavulları ile dalgaların kollarına.
Hadi deseler; utanmasa yaşından, kumsalda kurtulacak kazağından, pantolonundan;
hiç vakit kaybetmek istemez artık , uyandıktan sonra uzun süren kışın koynundan.
Önce ayağını sokar suya... Malum, çorapları çıkarmak kolaydır.
Sonra, bileğini....
Isırır soğuk suö deri stündeki gözeneklerini.
Alışırsa biraz, hele ki cesurundan ise bünyesi, dize çıkıverir suyun izi...
Bi koşu değişilir üst baş; arada kışın alınan gramajlara hayıflanılır 3-5 dakika, sonra 'aman denir, boşver şimdi, yüzerken veririm nasılsa'...
Varılınca denize, artık engel kalmamıştır dalışa...
İlk giriş zor olur ama sonrası ömre bedel... Çıkınca mavi sulardan, koşarken havluya doğru, burna gelir saçtaki denizin yosun kokusu...
Tuz tadı kalır ağzında insanın.
Tuzlu su yolunu bulur burunda, dehlizlerine ulaşır burunun, ta ki okşayana kadar, kışın dolan sinüsleri...
Çeşme'ye doyamadan daha, geÇer ise haftasonu,
Heyhat ne gam, eklesene sağı solu...
Çagırınca Foça'nın Karataşı,
insanın idraki bahar sarhoşu,
Taban varır ikinci Mersinakiye...
Yan bahçenin dut ağacı, öyle çok da değil yaşı,
Eğer dallarını uysalca, 'dutlarımdan tadsana' diye...
Akşam demek balık demek, rakı demek, yakamoz demek...
Esen yelde hafifçe ürpermek demek...
Sabah demek, boyoz demek, gevrek demek
Arkasından sakızlı dibek kave içmek gerek...
Asıl zoru şimdilik Ege'ye hoşçakal demek....
Kalbim Ege'de kaldı , aynı Sezen gibi;)